


















123 dk‘lık süresi ile gayet uzun ve yer yer insanı sıkan bir tempoya sahip, ancak son final bölümü tüm bunları unutturacak kadar güzel hazırlanmış. Şu ana kadar filmin artılarından bahsettik ancak yadsınamayacak kadar kötü noktaları da yok değil; gerilim oluşturmak adına yıllardır kullanılan klişe ses efektleri ve buzdolabının garip bir uğultu ile beraber kapatılması gibi şeyler artık yeter dedirtiyor.
Bir gerilim filmi olarak beklentileriniz bu yönde olmasına karşın son bölüme kadar ‘Esther’ adlı karaktere antipati besleyerek geçiriyorsunuz yani bu karakter sizin üzerinizde bir gerilim unsuru oluşturmuyor. Ayrıca kurgu konusunda da eksikleri olduğunu düşünüyorum, bu kadar uzun bir filme akıcılık katması muhtemel şeyler eklenmemiş ve final bölümüne kadar konunun alt metni hakkında sadece oyuncular arasındaki diyaloglar sayesinde bilgilendiriliyorsunuz bunlar flashback ler ile desteklenmiş olsa daha güzel bir seyirlik haline gelebilirmiş.
Her zaman olduğu gibi filmle ilgili beklentileriniz ne kadar az olursa o kadar keyif alacağınıza eminim. İyi seyirler.
6,5 / 10
http://www.imdb.com/title/tt1148204/
http://orphan-movie.warnerbros.com/
iden yorumlarsınız?














Şu zamana kadar en yalın halinden, en fantastik haline kadar (Underworld serisi) bir dolu kurt adam temalı film izledik, izleyiciye bir şey katmayan çerez olarak nitelendirdiğimiz ve nezdimde basit aynı zamanda aşırı ticari Hollywood action’larından öteye gidemediler hiçbir zaman.
Hazır Hollywood‘tan bahsetmişken, son yıllarda çekilmiş onlarca çizgi-roman uyarlaması ve re-make yapımlardan sonra senaryo konusunda nasıl bir darboğaz da olduklarını tekrar ispatlamış oldular.
Yazıya başlamadan önceki amacım Hollywood’u yermek değil sadece ‘The Wolfman’ hakkında sizi biraz olsun bilgilendirmekti. O yüzden bu konuyu es geçip filmden biraz bahsedelim;
Öncelike ilk göze çarpan oyuncu kadrosunun gayet sağlam isimlerden oluşması bunlardan bir kaçını saymak gerekirse Anthony Hopkins, Benicio Del Toro ve Matrix filminde Ajan Smith rolünden tanıdığımız Hugo Weaving yer alıyor. Yönetmen koltuğunda ise Jumanji, Jurassic Park 3 ve Hidalgo filmlerinin yönetmeni Joe Johnston oturuyor.
Filme ait tanıtım yazısından anlaşılan senaryonun klişe olmasının yanın da, oyunculuk ve makyaj açısından gayet güçlü olduğunu da sözlerime eklemeden geçemeyeceğim, bu konuda iddialı olmamı sağlayan kesinlikle X Men serisinden hatırladığımız ‘Mystique’ karakterinin makyajında imzası bulunan Rick Backer’ın bu filme de el atmış olması.
The Wolfman Türkiye gösterimi şu an için (Imdb’nin yalancısıyım) 19 Şubat 2010 gibi gözüküyor. Kış sezonu ve gişe hasılatı için gayet iyi bir tarihe benziyor. Filmi görmek için birçok sebebimiz olduğu gibi hiç ilgilenmemek için de bir çok sebebimiz var. Gerisi size kalmış… Şimdiden izleyecek olanlara iyi seyirler…
Ve işte beklenen gün geldi.. Ana tarafından Kızılderili, baba tarafından İtalyan olan ünlü yönetmen Quentin "Mr. Brown" Tarantino'nun son filmi "Inglourious Basterds" vizyona girdi. Senaryosunun kendisini epey bi uğraştırdığını her fırsatta dile getiren (ki bu süre “Reservoir Dogs” filmine kadar uzanan 20 yıllık bir zamandır.) Tarantino, en sonunda aklına yatan bir finalin de senaryosuna girmesiyle film çekimlerine başlamıştır. Şimdiye kadar ki çektiği tüm filmlerin bu film için bir hazırlık olduğunu söyleyen QT, bu seferlik sıra dışı bir zaman seçiyor ve izleyiciyi 2. Dünya Savaşı yıllarına götürüyor. Yalnız büyük bir farkla.. Yine aynı zamanda geçen "Casablanca", "Schindler’s List" veya "Der Untergang"… gibi filmlerin, tarihi gerçeklere "kendi çaplarında" sadık kalmalarının yanında, "Inglourious Basterds" filmi bırakın tarihe sadık kalmayı, kendi içerisinde alternatif gelecekler bile yaratıyor. Ama sana sesleniyorum ey eleştirmen: eğer bu adama sen tarihe sadık kalmamışsın diye eleştirirsen sana kızarım ve hatta tüm blog ekibini toplar, seni döverim. Çünkü işte Tarantino da burada gizli zaten. Film üzerine yayımlanmış birçok röpotajına baktığınızda, adam üstüne basa basa diyor ki: "Senaryonun gidişatını ben değil, içerisindeki kahramanlar yönlendirir..". İşte bu sebepledir ki gerçekte var olmayan kahramanların, tarihsel kişilerle buluşması Diana Kreuger'ın da dediği gibi kendi içerisinde orijinal bir mizah yaratıyor. Senaryo yazımında da karşısına çıkan en büyük sorunun tarihin ta kendisi olduğunu söyleyen QT, bu sebeple 2. Dünya Savaşı’nın gelişimiyle hiç mi hiç ilgilenmiyor. Daha önceden de benzer senaryo yazım stillerini hatırlatan bu unsur aklıma "Reservoir Dogs" filmindeki seyirciye sunulmamış bir soygunculuk olayının sonrasındaki olayları ya da "Kill Bill" filmindeki "Engerek Timi" nin pek de değinilmemiş geçmişini aklıma getirdi. İşte Tarantino'nun da yapmak istediği şey, diğer filmlerinde olduğu gibi, olaylardan ziyade kahramanları detaylandırmak.







