28 Kasım 2009 Cumartesi

Mommo - Kız Kardeşim


Bir ayrılık hikayesi...

"Dokuz yaşında bir çocuk; hem ağabey, hem baba, hem anne, hem de bir bilge olabilir mi? Ayşe için olur. Ve hatta hiçbir şeyden korkmayan bir ağabeydir o. Annesiz iki çocuğun içinizi ısıtacak, kimi zaman gözünüzü yaşartacak öyküsü."

Yukarıdaki yazı filmin resmi sitesinden alıntı; ancak filmi özetlemeye yeter mi ya da filmi özetlemek gerekir mi? Bilemiyorum...

Bilemiyorum çünkü oldukça duru ve sakin anlatılmış bir film Mommo. Evet, filmde iki kardeşin daha küçük yaşlarda karşılaştıkları yoksulluk, yoksunluk durumları karşısında birbirlerine sarılarak yaşama mücadeleleri anlatılıyor. Fakat filmin sadeliği; filmi izleyicinin duygusal ve düşünsel yorumlarına göre yeniden şekillenmeye yönlendiriyor. Kısacası filmi izlerken filmi yeniden kurgulamaya vakit bulabiliyorsunuz.

Daha önce reklam sektöründe metin yazarlığı ve reklam yönetmenliği yapmış olan Atalay Taşdiken'in ilk uzun metrajlı filmi Mommo... İlk kez yönetmenlik koltuğuna oturmuş olmasına rağmen büyük başarılara imza atmış olması açısından filmin kendisi için önemi büyük olmalı. Büyük başarılardan kasıt; tabii ki yurt içi ve yurt dışı sinema festivallerinde topladığı ödüllerdir. Yoksa filmin herhangi bir ülkede hasılat rekorları kırdığı söylenemez. Özellikle ülkemizde sinema sahipleri ticari kaygılardan ötürü filmi oynatma konusunda kararsızlar...


Konusu itibariyle film çocuk oyuncular üzerine odaklanıyor ki filmi iyi ya da kötü yönde doğrudan etkileyebilecek bu durum oyunculukların başarılı şekilde icrasıyla filmin lehine olmuş. Ayrıca çocuk oyuncular; Elif ve Mehmet Bülbül'ün, filmin geçtiği Konya yöresinin çocukları olmaları filme büyük oranda gerçekçilik katmış. Hatta Can Dündar Milliyet'te yazdğı yazısında Elif'in hikayesini şöyle anlatmış :

"Elif Bülbül Konya’nın Hüyük ilçesi, Çavuş köyünde yaşayan 8 yaşında bir kız çocuğu... Mevlana İlköğretim Okulu’nda birinci sınıf öğrencisi... Bir gün beden eğitimi dersindeyken filmciler kameralarıyla geliyor okula... Öğrencileri sıraya dizip teker teker görüntülerini çekiyorlar. Elif mahcup; boynunu bükmüş, bir kenarda duruyor sessizce... Ama okula çocuk oyuncu bulmaya gelen Atalay ağabeyin gözü onun üzerinde... 5 ay sonra çekimine başlayacağı yeni filmi için herkes kast ajanslarından bir çocuk oyuncu bulmasını tavsiye etmiş; o ise, bu ilk filminde kendi toprağından, onun dilini konuşan bir köylü çocuğu oynatmaya karar vermiş. Çevredeki bütün ilkokulları dolaştıktan sonra Mevlana’ya gelmiş. Öbür 50 çocuğun çekimi bittikten sonra Atalay ağabey Elif’i çağırıyor kameranın önüne... Öyle utanıyor ki Elif, başını kaldıramıyor yerden; adını söyleyemiyor doğru dürüst... Öğretmeni durumu fark ediyor; yönetmenin kulağına eğilip sınıfta da pasif bir öğrenci olan Elif’in bu işin üstesinden gelemeyeceğini söylüyor, vazgeçmesini tavsiye ediyor. “Hayır” diyor Atalay Taşdiken: “Elif tam aradığım çocuk... Onunla çekeceğim bu filmi...” Hayatında hiç sinemaya gitmemiş Elif, bir sinema filminde başrol için seçiliyor. Ve peri masalı böylece başlıyor."

Duru anlatımına rağmen başarılı sinematografisiyle sıkmayan filmin bir diğer artısı ise Erkan Oğur'un müzikleri. Sanırım filmi izlerken öykünün içine daha bir girmemizi sağlayan en önemli etken de filmin gerçekçiliğinin yanında bu mükemmel Oğur çalışması.


Filmle ilgili bahsi geçen önemli bir noktaysa gerçek bir hikayeden uyarlanmış olması. Hatta yönetmen; asıl hikayenin daha sert olduğunu, kendisinin hikayenin bir çok yanını filme almadığını belirtmiş. Filmin başında "hikayenin gerçek kahramanlarına" adanmış olduğunu görüyoruz. Yönetmenin bu tavrıyla filmin "based on a true story" klişesine düşüp düşmediği ayrı bir tartışma konusu fakat Anadolu'da bu ve benzeri ve hatta bundan daha sert öykülerin yaşandığı zaten hepimizin malumuyken filmin, hikayenin gerçekliği üzerinden yükselmesi zaten beklenemez.

Ayrıca filmin Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik tarafından resmi olarak okullara ve öğrencilere tavsiye edildiğini de söylemeden geçmeyelim. Tabi bu konunun filmin "Almanya’da okullar için özel proje konusu yapılması" ya da "Alman çocuklarının göçmenlere bakışını değiştirecek bir film olduğunun yazılması" ile ilgisi var mıdır? Bilinmez.

Her halükarda Türk sinemasının nitelikli bir örneği olan film; çocukları korkutmak için uydurulan Mommo isimli "ecinni"nin aslında hayatın ta kendisi olduğunu göstermek için güzel bir yol seçmiş. Filmi izledikten sonra bir noktaya ulaştırmak izleyiciye bırakılmış.

7.5/10


3 yorum:

  1. Elif Bülbül'ün yanı sıra, filme fazlaca gerçekçilik katan, köyün insanı haline gelen dede ve baba rollerindeki Mete Dönmezer ve Mustafa Uzuntılmaz da unutulmamalı.

    YanıtlaSil
  2. kesinlikle. hatta mustafa uzunyılmaz'ın kendini filme aşırı derecede kaptırması ve elif'le oynadığı ilk sahnenin sonunda kuytu bir köşeye gidip ağlaması oldukça etkileyici bir ayrıntı.

    YanıtlaSil
  3. Ben de filmi TRT'de izlemistim, hatta sinekiyatri'de duyurusunu yapmaya calismistim.

    Her karesi bir kartpostal gibiydi.

    Elif Bülbül'ün hikayesini bilmiyordum, paylastiginiz icin cok tesekkurler.

    YanıtlaSil