16 Eylül 2009 Çarşamba

Biraz da İğrenelim (Part - 1)

Her zaman film yazacak değiliz ya, birazda sinemadan konuşalım istedim sevgili okur. Yani tam olarak sinemadan da değil; yabancı filmlerin ülkemiz piyasasına ve sinemalarına girdiğinde oluşabilme olasılığı yüksek iğreti durumlardan bahsetmek istiyorum.

Bu iğreti vaziyetlerden ilki “dilimize çevrilen film isimleri”dir. Genel olarak internet üzerinde; özel olarak da sözlüklerde bu konuyla ilgili dökümanlara rastlamanız mümkün. Ben bir de kendi gözümden bu olayı neşredeyim istedim.
Konuyla ilgili alacağımız temel örnek “Eternal Sunshine Of The Spotless Mind” olacak sanırım. Bildiğiniz üzere Jim Carrey ve Kate Winslet’in başrollerini paylaştığı bu güzide film. Nice Melis’in gönül kapılarını aralamasına sebebiyet vermiştir. Sadece duygusal Melisler değil; benim gibi ruhsuz alet çantası aparatları dahi etkilenmişlerdir bu filmden. E tabi nefis konu, muhteşem işleyişe uygun bir de güzel isim bulmuşlar. Ancak film ülkemizde hepimizin bildiği üzre “Sil Baştan” olarak gösterime girdi. Ve bize de bu güzelim filmi bir Pazar akşamı Kanal D’de çekirdek çitleyerek izlemek kaldı.

Bu gibi birkaç filmi sıralamak ve sizlere hatırlatmak istiyorum izninizle :

The Bucket List (2007) : Başrollerini Jack Nicholson ve Holywood'un Münir Özkul'u Morgan Freeman'ın oynadığı bu muhteşem film; hayatlarının son dönemlerini yapmak istedikleri herşeyi yaparak geçirme arzusuna sahip iki ihtiyar delikanlının hikayesini anlatmakta. Filmin dilimize çevirisi "Şimdi Ya da Asla".





Oldboy: İhtiyar delikanlılardan bahsetmişken; Chan-wook Park'ın yönettiği 2003 tarihli bu eşsiz intikam hikayesi de dilimize İhtiyar Delikanlı olarak çevrilmiş.






Stepmom : Başrollerinde Julia Roberts, Susan Sarandon ve Ed Harris' in oynadığı duygusal film. Sırf şu yanda görmüş olduğunuz afişteki kadınların pozisyonu ve afişe bakan adamın aynı anda radyoda çalan Songül Karlı türküsü "Omuz Omuza Gardaş"'ı dinlemesi sebebiyle filmin Türkçe'ye çevirisi Omuz Omuza olarak yapılmıştır.

Leon : Zamanında hepimizin baştacı ettiğimiz 1994 tarihli efsane film. Yönetmen Luc Besson. Bu filmde yukarıda verdiğim örneklere nazaran daha farklı bir durumla karşı karşıyayız. Yukarıda gördüğümüz bazı çevirilerde İngilizce'de mevcut bazı terim veya deyimlerin Türkçe içerisinde bulunmaması sonucunda ortaya çıkan alakasızlıkların mevcudiyeti dikkatinizi çekmiştir. Bu noktada çeviriyi yapanlara sinirlenme kat sayımız söz konusu Leon olduğunda oldukça artıyor. Çünkü çeviren abimiz ya da ablamız; filmin orjinal isminin (Leon) yetersiz olduğuna kanaat getirmiş olacak ki filmin çevirisini bize aynı zamanda filmin temasını özetleyebilecek şekilde yapmış; Leon : Sevginin Gücü...


Good Bye Lenin! : Muhteşem bir film. 2003 yapımı "Alman" filmi. Yönetmen Wolfgang Becker. Demokratik Alman Cumhuriyeti'nin yıkılmasına yakın komaya giren anne ve uyandığında karşılaştığı kapitalist ülkesini görüp komple diyar değiştirmemesi için çabalayan oğlunun dramatik hikayesi. Şimdi bu film enfes bir kapitalizm eleştirisi ve bir Alman filmi arkadaşım. Hadi bunları anlamadın isminin sonunda ki ünlemi (!) de mi görmedin yahu! Tamamen ironik olan bu ismin Türkçeye çevirisi Elveda Lenin. Çeviriyi bu sefer tutturdun da gene gol değil sayın abim...

There's Something About Mary : Buna hiç girmiyorum. Konuya gerek yok. Kolpa Amerikan komedisi. Velakin arkadaş öyle bir çevirmişsin ki ben o çeviriyi okuyana kadar ingilizce gramerimi geliştirirdim. Dili dönmüyor ki insanın. Ah Mary Vah Mary. Ben bizzat yaşadım bu olayı : ah veri vah veri'ye bir bilet lütfen..

Bir de tabi imam ve cemaat ilişkisinin daha açık şekilde karşımıza çıktığı bir durum da korsan cd çevirileridir. Adamlar haklı tabi. Hatta yeryer orjinalinden daha iyi çalışmalar çıkabiliyor.

Bizzat gördüklerim :


House of Wax : Sırf afişin verdiği gazla Eriyen Kadın...








Edukators Yine bir afiş çalışması; Kanlı Duvar.

Bu örnekler böyle sürüp gider. Şarkı ya da film isimlerinin çevrilmemesi sanıyorum hepimizin tercihidir. Ya da film isimleri çevrilirken yapımcı firmanın belirlediği çeviriler kullanılmalıdır ki yapımın anlam bütünlüğü bozulmasın. Bu da yazıdan çıkarılabilecek ana fikirdi. Ya da değildi. Bilmiyorum...

3 yorum:

  1. şimdi bir de şöyle bi şey var, yazının tek eksik noktası olmuş sanırım. o da şu ki, kitap olsun, film olsun, çıktığı ülkeden başka bir ülkeye gidip orda yayınlandığında yayıncılar veyahut daha genel olarak "bu işten para kazanacak olan adamlar" şu şekilde düşünüyor : "olm tamam, burda orjinal adıyla yayınladık kitabı güzel. ama dış ülkelerde orjinal yayınlarsak ilgi çekemeyiz. bi şekil yapalım bi olay yapalım da ilgi çeksin lan. di mi maykıl?"
    maykıl'dan onayı alan genç girişimciler de kitap ve film isimlerini başka ülkelerde yayına sokarken isimlerinde "ufak" değişiklerle yayına sokuyorlar.

    sonuç olarak, zafer'in sinema dünyası icin bahsettiği bu konu mevcudiyetini sadece sinema dünyasında devam ettirmiyor malesef. ve bu durum, asıl demek istediğim nokta, kapitalist düzenin bize sunduğu güzel yemeklerden sadece bir tanesidir. ve işin dramatik yanı, bu menüde başka da yemek yoktur.

    YanıtlaSil
  2. Ya aslında eternal sunshine'da ya da bucket list'de yapılan çevriler başta biraz sorunlu geliyo ama filmleri izledikten sonra ben çok başarılı bulmuştum her ikisini de.. tabi ki stepmom'ı bir zihniyet nasıl omuz omuza çevirir anlamıyorum ve hatta filmi de gayet defalarca izleyen bir insan olarak hiç mi hiç anlamıyorum.. gayet de üvey anne çok güzel bir çeviri olabilirmiş.. ayrıca there is something about mary filminde de karşımıza direk ingilizceden tam olarak çevrilemeyecek ifadelerle karşılaşıyoruz. there is... ifadesi bile normalde havada kalıyo, bi de tam türkçe çevirisi olsaydı tam şenlik olurdu heralde, bu yüzden ah mary vah mary de gayet başarılı bi çeviri olmuş filmi düşününce.. Bazı filmlerde ise çevirinin başarısı tamami ile çevirmenin becerisine ve hayal gücüne kalıyor. Levye en güzel örneği Leon ile vermiş kesinlikle katılıyorum. Allahtan stepmom filmini çeviren arkadaşa vermemişler bu filmi valla profesyonel leon diye çevirirdi:) - iyi ki songül karlı'nın böyle bi türküsü yok - Son olarak da bazı filmler var ki türkçeye yeni ifadeler kazandırmıştır. Her ne kadar türkçe olmasa da terminatör, robokop, batman en ünlüleri. Hatırlamıyorum ama eğer robocop'u zamanında polis robot diye çevirmişse de birisi hakikaten ayıp etmiştir. Ki böyle bişey gayet de olabilir, daha geçen gün star'da x-men'i izlerken koskoca wolverine'e sansar diye hitap edildiğini duydum, gittim sigorta şalterini indirdim ve bi hafta kendime gelemedim. Sonuç olarak çeviri hakikaten zor bi olay, düşünsenize sinemaya gitme olayına haklı ya da haksız sebeplerle negatif bakan milyonlarca insanın yaşadığı bi ülkede öyle bi çeviri yapmalısın ki hem filmi karşılasın hem de orjinalliğinden uzaklaşmasın ve de en önemlisi seyirciyi avcunun içine alabilsin. Eski bi örnek olucak ve katılmayabilirsiniz ama bence bettle juice ifadesinin beter böcek olarak yapılan çevirisini ben buna uygun bulurum, her ne kadar film içerisinde beter böceğin, kendi ismini söyletmeye çalıştığı sahnede çeviri tepetaklak olsa da iyidir. Aklına iyi çeviri gelen paylaşsın...

    YanıtlaSil
  3. şimdilerde divxplanet gibi sitelerde çeviri yapanlar bence bu işi legal kurumlarda çalakalem halletmeye çalışanlardan çok daha iyi işler çıkarıyorlar. özellikle bazı çevirmenler ingilizce kavram ve terimlerin ya da türkçeye adaptasyonu zor metinlerin ayrıntılı açıklamalarını bazı ek dosyalar içinde veriyorlar ki başlı başlına mükemmel bi olay. ama tabi ülkenin genelinde yayımlanacak ürünleriçin böyle ayrıntılı çalışmaların yapılabilmesi mümkün müdür? orası tartışılır...

    YanıtlaSil